Disleksi, yaşa uygun zeka seviyesi, eğitim ve çevresel koşullara rağmen, okumayı öğrenme, doğru ve akıcı okuma ve okuduğunu anlamada yaşanan beklenmedik ve hayat boyu süren nörogelişimsel bir bozukluktur (Démonet, Taylor ve Chaix, 2004; Vellutino, Fletcher, Snowling ve Scanlon, 2004).
Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı 5’de (Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders [DSM-5]) disleksi, Özgül Öğrenme Güçlüğü başlığı altında incelenmektedir. DSM-5, disleksinin temel karakteristik özelliklerini kelime okuma ve metin okumada yaşanan problemler olarak iki başlık altında incelemektedir. Kelime okumada sıklıkla görülen problemler: Sesli kelime okumada yanlışlıklar, yavaş okuma, okurken tereddüt etme, kelimeleri tahmin etmeye çalışma ve kelimeleri seslendirmede güçlüklerdir. Metin okumada yaşanılan problemler ise, okunan metnin özünü anlamada problemler, cümleler arası anlamsal ilişkiyi kuramama, doğru çıkarım yapamama ve derin anlamı yakalayamamadır (Amerikan Psikiyatri Birliği, 2013).
Disleksi, okul çağının başında okumayı öğrenmede problemler şeklinde kendini gösterebileceği gibi, ileriki yıllarda bireyin sınırlı akademik becerilerini aşan talep ve müfredat ile karşılaşıldığında da ortaya çıkabilmektedir (Amerikan Psikiyatri Birliği, 2013). Bununla birlikte, okul öncesi dilsel, duyusal ve bilişsel becerilerin ileriki dönem okuryazarlık kapasitesini yordayarak disleksi riski değerlendirilmesine ışık tutabileceği konusundaki çalışmalar son yıllarda önem kazanmıştır (Kargın, Güldenoğlu, Ergül, 2017; Lyytinen, Eklund ve Lyytinen, 2005; Ozernov-Palchik ve Gaab, 2016; Rescorla, 2002; 2005).